Önümüzdeki
Cuma günü heyecanla beklediğim yeni Bond
filmi Spectre vizyona girecek. Ben de
o çıkmadan seriyi bir daha izlemeye karar verdim. (E tabii ki tüm filmlerden
bahsetmiyorum, 23 filmi de izleyecek zamanım yok artık, en azından bir haftada!)
O yüzden serinin 21. Filmi olan Casino
Royale’den başladım izlemeye. Bu film Daniel
Craig’in James Bond olarak karşımıza çıktığı ilk
filmdi ve filmin yapımı boyunca Daniel Craig’in
Bond olarak seçilmesi çok eleştirilmişti.
Bu eleştirilerin en büyük nedeni ise (ilginç bir şekilde) Craig’in diğer 5 Bond’un
aksine sarışın olmasıydı. Açıkçası Daniel
Craig’in Bond’u benim en
sevdiğim Bond’lardan biridir.
Casino Royale’den biraz bahsedeyim. (Buradan
sonra spoiler olabilir. Uyarmadı
demeyin!) Film Bond karakterinin
yaratıcısı Ian Fleming’in 1953
yılında çıkardığı ilk Bond
kitabından uyarlandı. Bu kitap serinin başlandığı kitap olduğu için
anlayacağınız gibi Casino Royale de
bir başlangıç filmi olma özelliği taşıyor. Yani bu filmle beraber olayların
başlangıcına gidiyoruz.
Biraz
da filmin konusundan bahsedeyim. Filmin başında Bond’un 00 yetkisini nasıl kazandığını öğreniyoruz. Sonrasında ise Bond 007 ajan kimliği ile ilk görevine
çıkıyor. Görevi, teröristlere finansman sağlayan Le Chiffre (Mads Mikkelsen)
adındaki bir yatırım uzmanına engel olup bu ağı çökertmek. Bunun olabilmesi
için ise ilk önce Bond’un Le Chiffre'yi, oynanacak olan yüksek
bahisli poker oyununda yenmesi gerekmektedir.
Bond’a bu yüksek bahisli poker oyununda
gereken parayı ise görevli olduğu İngiliz hükümeti sağlayacaktır. Bu parayı
koruması için ise Vesper Lynd (Eva Green) adlı bir kadın görevlendirilir. Tahmin edebileceğiniz
gibi filmdeki “Bond kızı”mız Lynd. Bond başlarda Lynd’e
biraz sinir olsa da sonrasında ona aşık oluyor. Vesper’a olan aşkı, Bond’un
hayatında önemli değişiklikler olmasına neden olacak. Ayrıca Bond karakterinin şekillenmesine neden
olan olayların da nasıl gerçekleştiğini gösterecek. Hatta filmde bir sahnede
meşhur Bond içkisinin adının geldiği
yeri ve tarifinin çıkışını da öğreniyoruz. (Vesper ya da Vesper Martini
diye bilinen meşhur içkinin tarifi şöyle: “Üç ölçü Gordon cin, bir ölçü votka,
yarım ölçü Kina Lillet. Buz gibi oluncaya kadar çalkala, sonra ince bir dilim limon
kabuğu ekle.”)
Bond kızından bahsedip de baş düşmandan
bahsetmemek olmaz tabi. Filmdeki baş düşmanımız Le Chiffre, bir matematik dehası ve teröristlerin paralarıyla
yatırım yaparak onlara finansman sağlıyor. Bunu da doğal yollarla yapmıyor, bazı
yasadışı yollar kullanıyor. Örneğin bir uçak patlatıp borsada meydana gelecek
spekülasyon sonucu büyük bir kazanç elde etmek gibi bir amacı var. E Bond bunu yapmasına izin vermiyor doğal
olarak. Bunun sonucunda da Le Chiffre
büyük bir zarara uğruyor. Le Chiffre,
çok tehlikeli adamların parasını kaybetmesinin ardından bu paraları geri kazanmak
için yüksek bahisli bir poker oyununa katılıyor ancak Bond burada da karşısına çıkıyor.
Filmdeki
en önemli nokta ise alışıla gelmiş Bond
imajının dışına çıkılmasıydı. Sadece saç rengi olarak değil birçok yönden daha
farklı bir Bond vardı karşımızda. Bond artık eskisinden daha sert ve daha
formda! Bu Bond eskilerin olduğu gibi
estetik hareketlerle rakiplerini alt eden bir Bond değil, dövüşürken kan revan içinde kalan sert bir Bond. Bu belki biraz da acemilikten
kaynaklanıyor sonuçta daha önce dediğim gibi burada daha kariyerinin başında,
daha ilk görevinde Bond. Ama tüm
bunlar Bond’un hep eleştirilen
tarafını yani gerçekten uzak oluşunu değiştirmiş. Artık Bond günümüz dünyasına daha uygun, daha gerçekçi bir ajan. Hatta yeni nesil sert
bir ajan da diyebilirim. Tüm bunların yanında biraz daha karanlık da bir
karakteri var bu Bond’un.
Sonuçta söyleyebileceğim tek şey Daniel Craig’in
her anlamda mükemmel bir Bond olduğu.
Aksiyon sahnelerinde ne kadar formda olduğunu göstermesinin yanında cazibesi
ile de çok etkileyici kesinlikle. Bond
kızı Vesper Lynd rolündeki Eva Green
ile Le Chiffre rolündeki Mads Mikkelsen’i de çok başarılı
bulduğumu söylemeliyim.
Casino Royale için aksiyonu
hiç azalmayan bir filmdi diyebilirim. Bu zaten daha filmin başlarındaki müthiş
kovalamaca sahnesinden de belli oluyordu. Bu sahnede Bond bir bombacıyı kovalıyor ama bu bombacı o kadar hareketli, o
kadar esnek ki ve Bond’dan kaçarken
öyle hareketler yapıyor ki ağzınız açık, şaşkınlıkla izliyorsunuz. Bu müthiş
başlangıç filmin sizi kendine çekmesine ve ilgiyi arttırmasına da sebep oluyor.
Ancak aksiyon bununla sınırlı kalmıyor tabi. Film boyunca her “artık bitiyor”
diye düşündüğümde gidişat değişti ve buna bağlı olarak aksiyon da devam etti
hem de artarak. Sonunda ise artık aksiyona ve maceraya doymuş oldum. Casino Royale ise izlediğim en iyi
aksiyon filmlerinden biri, ayrıca çok çok iyi bir de başlangıç filmi. Daniel Craig’i ilk defa Bond rolünde kamera karşısına geçtiği
bu filmi kesinlikle izlemelisiniz derim ben!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder