3 Mart 2016 Perşembe

Film/Haber: 88. Akademi Ödülleri Sahiplerini Buldu!


Sinema dünyasının en önemli, en prestijli ödülleri olan 88. Akademi Ödülleri Pazar günü yapılan törenle sahiplerini buldu. Benim de merakla beklediğim 88. Oscar ödül töreninde tarihe geçen anların, uzun zamandır beklenen sonuçların yanında beklenmedik sonuçlar da yaşandı. Ancak sanırım gecenin en önemli ve en dikkat çeken özelliği ırkçılık ve ayrımcılık başta olmak üzere, LGBT, küresel ısınma ve üniversitelerde meydana gelen taciz olayları ile ilgili birçok sosyal içerikli mesajın varlığıydı. Sunucuların ve ödül kazananların büyük bir çoğunluğu konuşmalarını bu gibi konulara ayırdı.



Bu sene Oscar’da önemli kategorilerde siyahi adayların azlığı yani göz ardı edilmeleri büyük bir ırkçılık tartışmasına sebep olmuştu. Bu sene özellikle Idris Elba’ın Beasts of No Nation’deki, Michael B. Jordan’ın Creed’deki başarılı performanslarına rağmen es geçilmeleri çokça konuşulmuştu. Bu konudaki tartışmalar sadece bununla kalmamış; başta Jada Pinkett Smith ve Will Smith olmak üzere birçok isim Akademi’yi siyahi adayların göz ardı edilmesi nedeniyle protesto etmiş ve hatta bazıları da törene katılmayacaklarını açıklamışlardı.



Gecede sunuculuk yapan Chris Rock ise açılış konuşmasının büyük bir kısmını #OscarsSoWhite konusuna ayırdı zaten. Açılış monoloğunda neden töreni boykot etmediğini açıklarken töreni boykot eden isimleri de esprili bir dille eleştirdi. Rock, tören boyunca konuşmasının ve esprilerinin büyük kısmını da ırkçılık konusuna ayırdı. Tören boyunca birçok konuşmacının da ırkçılık ve ayrımcılık gibi söylemlerin üzerinde durması gecenin oldukça tartışmalı geçmesine neden oldu. Ancak törenin böyle tartışmalı geçeceği aylar önce daha adaylar açıklandığında belli olmuştu da zaten.

Birçok sürprizin ve tarihi anın yaşandığı törende en akılda kalan şey çok nettir muhtemelen: Leonardo DiCaprio çok uzun zamandır beklenen ilk Oscar’ını sonunda alması oldu. 23 yıl boyunca 5 kez Oscar’a aday olmuş ancak her seferinde törenden eli boş dönmüş olan Leo’nun bu sene ödülün en büyük favorisi olarak gösteriliyordu. Leo, 1993 yılında daha henüz 19 yaşındayken What's Eating Gilbert Grape filmi ile ilk Oscar adaylığını En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında elde etmişti. 2005 yılında ise Martin Scorsese’nin yönettiği Aviator filmi ile En İyi Erkek Oyuncu dalında adaylık kazanan Leo, filmdeki rolüyle Altın Küre kazanmayı başarsa da Oscar’ı kazanamamıştı. Ancak 11 dalda Oscar adaylığı kazanmış olan Aviator ise törenden 6 ödülle dönerek büyük bir başarı yakalamıştı. Leo daha sonra Blood Diamond’daki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında bir adaylık daha elde etmişti. Leo son olarak ise 2014 yılında yılın en dikkat çeken filmlerinden biri olan The Wolf of Wall Street’le En İyi Erkek Oyuncu dalında adaylık kazanmıştı ki bu filmde de Scorsese ile çalışmıştı. Bu filmdeki rolüyle de Altın Küre kazanmayı başaran Leo, Oscar’ı filmdeki rol arkadaşı olan Matthew McConaughey’e kaptırmıştı.


Başarılı aktör bu sene Alejandro G. Inarritu’nun yönettiği The Revenant’taki olağanüstü performansı ile ilk Oscar’ını kazanmayı başardı. Hugh Glass rolüyle BAFTA ve Altın Küre de kazanmayı başaran Leo, ödülü kabul ederken yaptığı konuşmasıyla da neden onu bu kadar sevdiğimizi bize bir kez daha hatırlattı sanırım. Konuşmasında küresel ısınmaya dikkat çeken Leo şunları söyledi: "Diriliş, bir adamın doğaya karşı mücadelesini konu alıyor. 2015 dünyanın geçirdiği en sıcak yıldı. Film çekerken kar bulabilmek için gezegenin en güney kısmına gitmek zorunda kaldık. İklim değişikliği gerçek, şu anda yaşanıyor. Tüm türlerin karşısındaki en büyük tehdit. Birlikte çalışmalı ve büyük firmalar için değil tüm insanlık, yerliler ve bu değişiklikten en çok etkilenen milyarlarca insan için konuşan liderlere destek vermeliyiz. Çocuklarımızın çocukları için, sesi hırs politikası tarafından boğulmuş olanlar için. Bu muhteşem ödül için hepinize teşekkür ediyorum."



İlk Oscar’ını kazanıp törene damga vuran Leonardo DiCaprio ile ilgili söylenecek daha çok şey var tabii. Birçok aktörün aksine Leo her zaman çok başarılı filmlerde oynadı ve çok da başarılı performansları oldu. Oscar adaylığı elde ettiği filmlerin yanında Titanic, Inception, Shutter Island, Catch Me If You Can, The Departed ve Django Unchained gibi filmleri aklıma gelen müthiş filmlerinden sadece birkaçı. Gecenin en akılda kalan anlarından biri de Leo’nun yakın arkadaşlarından biri olan Kate Winslet ile minik bir Titanic buluşması yaşaması olmuştu. Bu ikiliyi bu sene bir kez daha beraber görmek ben de dahil birçok kişiyi sevindirdi sanırım, ikili törenin en dikkat çeken ikilisi oldular da zaten.


Peki ya En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ı kime gitti? O da ödülü en hak eden kişiye gitti kesinlikle. Bu sene ilk adaylığını kazanan Brie Larson, beklenildiği üzere ödülü kazanmayı başardı. Tıpkı Leo gibi Brie de Oscar öncesi ödül sezonunda BAFTA, Altın Küre, SAG Ödülü gibi büyük ödüllerin hepsini kazanmayı başarmıştı ve burada kazanmaması çok büyük bir şok olurdu zaten. Ayrıca Brie Larson, Oscar, Altın Küre ve BAFTA üçlemesi yapan az sayıdaki ismin arasına da girerek büyük bir başarı elde etmiş oldu. Lenny Abrahamson’ın yönettiği Room filmindeki muhteşem performansı sayesinde tüm bu ödülleri kariyerinde ilk kez kazanan Larson, kariyerine daha 7 yaşında iken The Tonight Show with Jay Leno’daki bir skeç ile başlamış. Gerçek adının (Brianne Sidonie Desaulniers) telaffuzu zor olduğu için Brie Larson’ı kullanan Brie, ayrıca müzisyen de. Gençken çıkardığı bir albümü var hatta ancak o alanda oyunculuktaki kadar büyük bir başarı yakalayamamış.



Son birkaç yılda rol aldığı 21 Jump Street, Don Jon, Short Term 12, The Spectecular Now, The GamblerTrainwreck gibi filmlerle tanımış olabileceğiniz Larson’nın kariyerinde oynadığı film sayısı ise 27’miş ki Leonardo DiCaprio’nun kariyerinde 26 filmi vardı yani ondan bir fazlası da var. Larson’ın yer aldığı filmler arasında en çok övgü aldığı film ise 2013 yılında çıkan Short Term 12’ti. O filmle birçok ödül ve adaylık da elde eden Larson, Room’la o başarısının da çok üzerine çıktı hiç kuşkusuz. Ayrıca Brie bence oldukça başarılı bir oyuncu olmasının yanında Hollywood’daki en eğlenceli, en sıcakkanlı ve en tatlı kişilerden de biri. Room’daki rol arkadaşı Jacob Tremblay’le olan sevimli ilişkisinin yanında eğlenceli, komik ve samimi röportajları onun sevmenizi sağlar bence (benim sevmemi sağladı mesela). Brie’yi ileride çokça göreceğimiz de kesin açıkçası ben ilerideki işlerini (müzik veya sinema dalında) merakla ve heyecanla bekliyorum.



En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu kategorisi ise en sürprize açık kategoriydi sanırım çünkü tüm adaylar çok iyi performanslar göstermişlerdi. Tom Hardy, Mark Rylance, Mark Ruffulo, Christian Bale ve Sylvester Stallone’nin adaylar arasında olduğu kategoride ödülü kazanan Mark Rylance oldu. Steven Spielberg’ün yönettiği Bridge of Spies filmindeki rolüyle oldukça sevilen Rylance’ın ödülü kazanması benim için biraz şaşırtıcı oldu açıkçası çünkü Altın Küre’yi aldıktan sonra Stallone’nin burada da onurlandırılabileceğini düşünmüştüm. Gerçi benim bu kategorideki kişisel favorim ise en sevdiğim oyunculardan biri olan Tom Hardy’di.



En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında kazanan ise yine kısmen şaşırtıcıydı benim için. Ödüle uzanan The Danish Girl’de ilk cinsiyet değiştirme ameliyatı geçiren Lili Elbe’nin eşi Gerda Wegener’ı canlandıran Alicia Vikander, filmdeki başarılı rolüyle ilk Oscar’ını elde etmeyi başardı. Bu sene çıkan Ex Machina’da da oldukça başarılı bir performans sergileyen Vikander böyle başarılı performanslar göstermeye devam edecek gibi görünüyor. Açıkçası benim bu sene bu kategorideki favorim adaylar arasında bile olmayan Kristen Stewart’ı Clouds Of Sils Maria’daki rolüyle bu kategorideki neredeyse tüm eleştirmen ödüllerini kazanıp ödül sezonuna damga vurmuş olan Stewart, üç büyük ödülde ise göz ardı edilmiş (Oscar, Altın Küre ve BAFTA) ve adaylık kazanamamıştı. Ancak Stewart çok başarılı performansı ile Fransız Oscar’ı da denen Cesar Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında ödül kazanmayı başarmış ve Cesar kazanan ilk Amerikalı olarak tarihe geçmişti.

4 başarılı performansla oyunculuk dalındaki ödülleri alan Leonardo DiCaprio, Brie Larson, Mark Rylance ve Alicia Vikander tören sonrasında ise ödülleriyle şu şekilde objektife yansıdılar. Bu dörtlü arasında ödül kazanmasına en sevindiğim kişi ise garip bir şekilde Leonardo DiCaprio değil de Brie Larson oldu.


En İyi Yönetmen dalında ödülü kazanmayı başaran kişi ise The Revenant’ın yönetmeni Alejandro Gonzalez Inarritu oldu. Geçen sene Birdman’le üç büyük ödülü (En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Özgün Senaryo) kazanarak Oscar’ı domine etmiş olan Inarritu, The Revenant’la bir kez daha En İyi Yönetmen ödülünü kazanarak bu başarısını devam ettirmiş oldu. Inarritu, bu dalda üst üste ikinci kez Oscar kazanarak John Ford ve Joseph L. Mankiewicz’den sonra bunu yapmayı başaran 3. kişi olarak tarihe geçti. Hatta Inarritu, En İyi Yönetmen dalında iki sene üst üste ödül kazanmayı tam 65 yıl sonra başaran ilk yönetmen oldu. Inarritu’yu çok başarılı bulsam da ödülü Mad Max: Fury Road gibi eşi benzeri bulunmaz bir başyapıtı ortaya çıkaran George Miller’ın almasını çok isterdim. The Revenant müthişti belki ancak Mad Max: Fury Road apayrı bir filmdi.


Birçok rekor ve tarihi an yaşandı demiştim bu sene ancak en önemlisi de görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki’nin En İyi Sinematografi dalında üst üste üçüncü Oscar’ını kazanması oldu. 2014’te Gravity, 2015’te Birdman ve bu sene de The Revenant’la En İyi Sinematografi ödülünü kazanan Lubezki, bu ödülü üst üste 3 sene kazanmayı başaran ilk görüntü yönetmeni olarak tarihe geçti. 3 filmi de gerçekten çok severim ve Lubezki de önce Alfonso Cuaron (Gravity) sonra da Alejandro G. Inarritu (Birdman ve The Revenant) ile gerçekten müthiş işler ortaya çıkarmıştı. Lubezki’nin ödülü kazanmasının sonucu olarak başarılı görüntü yönetmeni Roger Deakins, En İyi Sinematografi dalındaki 13. adaylığında da ödüle ulaşmayı başaramadı. Ödülü üst üste 3. kez Lubezki’ye kaptıran Deakins, bu sene ödülü Sicario ile aday olmuştu ki başarılı filmin en iyi özelliği de müthiş sinematografisiydi.



Leonardo DiCaprio’nun 23 yıllık Oscar macerasının sona ermesi ve ödüle kavuşması ne kadar konuşulduysa en az onun kadar konuşulması gereken bir isim daha vardı bu sene. O isim ise En İyi Özgün Müzik dalında Oscar’ı kazanmayı başaran İtalyan besteci Ennio Morriconne. Belki de Morriconne’yi hiç duymamıştınız ancak kendisi tüm zamanların en başarılı film müzisyenlerinden biridir. Western tarzındaki filmler için yaptığı müziklerle daha çok bilinen Morriconne, 37 yılın ve 5 adaylığın sonunda kariyerinin ilk Oscar’ını 87 yaşında Quentin Tarantino’nun yönettiği The Hateful Eight için elde etti. Seven sevmeyen herkesin çok iyi bildiği The Good, The Bad and The Ugly’nin efsaneleşmiş müziğinin de bestecisi olan Morriconne; Days of Heaven (1978), The Untouchables (1987), Bugsy (1991) ve Malena (2000) ile aynı dalda Oscar’a aday olmuştu. Usta besteci 2007’de ise Akademi’den Onur Ödülü almıştı. Aynı kategoride Morriconne ile birlikte tüm zamanların en iyi film bestecilerinden biri olan John Williams da vardı. O da Star Wars: The Force Awankens’ın müthiş müziği ile aday olmuştu. İkisi de çok iyiydiler ancak Morriconne’nin sonunda ödülü kazanması gerçekten çok güzeldi.


En Özgün Şarkı dalında da biraz beklenmeyen bir sonuç çıktı. Bu dalda Lady Gaga, Amerika’daki üniversitelerde meydana gelen taciz ve tecavüzleri konu alan The Hunting Ground adlı belgesel için yazdığı Til It Happens To You (Sizin başınıza gelene kadar) adlı parçası ödüle en yakın isim olarak görünüyordu. Kollarında “Yalnız değilsin”, “Suçlu değilsin”, “Senin hatan değil” gibi sloganlar yazılı olan mağdurlar ile birlikte sahneye çıkan ve bu parçayı seslendiren Lady Gaga tüm salona duygusal anlar yaşattı ve performansının ardından ayakta alkışlandı. Özellikle bu performansın ardından Lady Gaga’nın ödülü almasına kesin gözüyle bakılırken ödül Sam Smith’e gitti.



Son Bond filmi Spectre için yazdığı Writing’s on the Wall ile ödülü kazanan Sam Smith, başlarda bu şarkı için çok eleştirilmiş olsa da şarkı için Altın Küre’den sonra Oscar da kazanarak tüm bu eleştirilerin yersiz olduğunu da göstermiş oldu. Ayrıca Smith’in Writing’s on the Wall’u Adele’in Skyfall’undan sonra Oscar kazanan ikinci Bond şarkısı da olmuş oldu. Bence Sam Smith bu ödülü çok hak ederek kazandı. Writing’s on the Wall en iyi Bond şarkılarından biri kesinlikle.




Günün en büyük sürprizlerinden biri ise Ex Machina’dan geldi. Benim de yaptığım listede yılın en iyi filmlerinden biri olarak gösterdiğim Ex Machina, bu sene En İyi Özgün Senaryo ve En İyi Görsel Efekt dallarında olmak üzere iki dalda Oscar’a aday gösterilmişti. Başrolünden En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar’ı kazanan Alicia Vikander’ın olduğu Ex Machina, senaryo dalında ödülü başkasına kaptırsa da beklenmedik bir şekilde En İyi Görsel Efekt dalında ödülü kazanmayı başardı. Filmin görsel efektleri gerçekten inanılmazdı ancak bu dalda çok güçlü başka adaylar da vardı o yüzden ödülü kazanması biraz şaşırtıcıydı.


En İyi Yabancı Film dalında ise hayal kırıklığı yaşadım diyebilirim. Mustang’in Fransa adına yarşıtığı kategoride ödül Macaristan’ın adayı olan Son of Saul’a gitti. Bu kategoride ön plana Son of Saul ve Mustang çıkıyordu zaten. Ödülü 2015’te Cannes Film Festivali’nde en prestijli ikinci ödül olan Grand Prix’yi kazanan Son of Saul kazandı. Son of Saul, bu dalda Oscar’a aday olan dokuzuncu Macar yapımı film olmasının yanında ödülü kazanan ilk Macar yapımı film oldu.



Bu seneki filmler arasında kadın yönetmene (Deniz Gamze Ergüven) sahip tek film olan ve tıpkı Son of Saul gibi izleyen herkesi çok etkileyen Mustang, belki burada ödüle uzanamadı ancak yine de çok büyük bir başarı elde ettiğini söylemek gerek. Mustang, burada kazanamasa da bu sene Fransız Oscar’ı denilen Cesar Ödülleri’nde En İyi Özgün Senaryo, En İyi Kurgu, En İyi Müzik ve En İyi İlk Film dallarında olmak üzere toplamda 4 ödül kazanıp geceye damgasını vurmuştu.




Benim için yılın en iyi filmlerinden biri olan Pixar yapımı Inside Out ise En İyi Animasyon dalında ödülünü beklenildiği gibi kazandı. Etkileyici senaryosu, inanılmaz güzel karakter tasarımları ve müthiş seslendirmeleriyle yılın en eğlenceli, en etkileyici filmlerinden biri olan Inside Out’un ödülü almasına gerçekten çok sevindim. Bence başka kategorilerde de adaylık elde edebilecek kadar iyi bir yapımdı ve benim de en sevdiğim animasyonların arasında girmişti bir anda.


Gecenin en büyük sürprizi ise en büyük ödülde geldi bence. En İyi Film Ödülü’nün kazananı Spotlight oldu. Eleştirmenlerin çok sevdiği ve çok ödül de verdiği Spotlight, önce En İyi Özgün Senaryo ödülünü sonra da En İyi Film ödülünü alarak geceye damgasını vurdu. Üç büyük ödülden (En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Özgün Senaryo) ikisini alan Spotlight, 1952 yılındaki The Greatest Show on Earth’ten beri üç ödül kazanmadan En İyi Film Oscar’ı kazanan ilk film oldu ve böylece üç ödül kuralını yıkıp tarihe geçti. Geçen sene En İyi Film ödülü alan Birdman ise üç ödülü de kazanmıştı.


Etkileyici hikayesi ve oyunculukları olan Spotlight bence de yılın en iyi filmlerinden biriydi ancak kesinlikle en iyisi değildi. The Boston Globe gazetesindeki Katolik Kilisesi'nin çocuk tacizleri ve istismarıyla ilgili haberler yapan Spotlight ekibini konu edinen Spotlight, En İyi Film kategorisindeki filmler arasında en durağan olanıydı bence. Büyük ödülün sinematik açıdan oldukça sade olan Spotlight’a verilmesi hem de yönetmen ödülü verilmemişken verilmesi beni biraz şaşırttı. Mesela geceden tek ödülle dönen (En İyi Uyarlama Senaryo) The Big Short sinematik açıdan daha etkileyici bir yapımdı bence. Ödülü onun kazanması beni daha az şaşırtabilirdi muhtemelen. Ancak tabi şunu da belirteyim, Spotlight her ne kadar sinematik anlamda müthiş bir deneyim yaşatmasa da yapmak istediğini oldukça sade bir anlatımla ve başarılı performanslarla çok doğru şekilde yapmayı başarmıştı.



Peki ya ben hangi filmin kazanması gerektiğini düşünüyordum. E tabii ki de Mad Max: Fury Road’un! Daha önceki yazılarımda da çokça bahsettiğim ve övdüğüm bu olağanüstü başyapıt bence sadece bu senenin değil tüm zamanların en iyi filmlerinden biriydi. Ayrıca gecenin de en büyük kazananıydı aslında. Teknik ödüllerin neredeyse hepsini kazanmayı başaran Mad Max: Fury Road; En İyi Kurgu, En İyi Kostüm Tasarımı, En İyi Makyaj ve Saç, En İyi Ses Kurgusu, En İyi Ses Miksajı ve En İyi Set Tasarımı dallarında olmak üzere toplamda tam 6 ödül kazanarak geceye damgasını vurdu.



Teknik ödüllerdeki bu başarısının ardından yönetmen ve film ödülü için de heyecanlanmıştım aslında ancak o ödüller Inarritu ve Spotlight’a gitti. Büyük ödülleri kazanamamış olsa da 6 ödülle gecenin en büyük kazananı olan Mad Max: Fury Road, bu ödülleriyle Avustalya tarihine geçmeyi de başardı. Kazandığı tüm ödülleri fazlasıyla hak eden bu inanılmaz filmle ilgili söylenecek daha çok şey var. Film için yazdığım incelemede çoğu şeyden bahsetmeye çalışmıştım, incelemeye buradan ulaşabilirsiniz. Şimdi söyleyebileceğim tek şey şu: bu seneki Oscar adaylarından birini izlemek istiyorsanız ilk izleyeceğiniz Mad Max: Fury Road olmalı!


İşte Leonardo DiCaprio, Alejandro G. InnarituEmmanuel Lubezki, Spotlight ve Mad Max: Fury Road’un damga vurduğu 88. Akademi Ödülleri’ndeki tüm kazananlar: (Tüm adaylara ise buradan ulaşabilirsiniz.)

En İyi Görsel Efekt – Ex Machina

En İyi Kurgu – Mad Max: Fury Road

En İyi Kostüm Tasarımı – Mad Max: Fury Road

En İyi Makyaj ve Saç – Mad Max: Fury Road

En İyi Sinematografi – The Revenant

En İyi Set Tasarımı – Mad Max: Fury Road

En İyi Ses Miksajı – Mad Max: Fury Road

En İyi Ses Kurgusu – Mad Max: Fury Road

En İyi Özgün Şarkı – Spectre, “Writing’s on the Wall”

En İyi Özgün Müzik – The Hateful Eight, Ennio Morricone

En İyi Kısa Animasyon – Bear Story

En İyi Kısa Film ­ – Stutterer

En İyi Kısa Belgesel – A Girl in the River

En İyi Belgesel – Amy

En İyi Yabancı Film – Son of Saul (Macaristan)

En İyi Animasyon – Inside Out

En İyi Uyarlama Senaryo – The Big Short

En İyi Özgün Senaryo – Spotlight

En İyi Yardımcı Aktris – Alicia Vikander, The Danish Girl

En İyi Yardımcı Aktör ­– Mark Rylance, Bridge of Spies

En İyi Aktris – Brie Larson, Room

En İyi Aktör – Leonardo DiCaprio, The Revenant 

En İyi Yönetmen – Alejandro Inarritu, The Revenant

En İyi Film – Spotlight

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder